Bazen sana düşen değil, bulduğun mirastır hak ettiğin.
Sene 2000, mevsimlerden bahar. En kıymetli dostu, abisi, evine uğramadan günü bitirmediği Barış Abi ve kızı “Şoför Nebahat” Güler’le, kıvrıla kıvrıla inen Ege yollarında ilerleyen, gencecik bir Nejat İşler. Verilen sözler, kurulan dengeler, el yordamıyla yoklanan hisler… Yakında vadesinin dolacağını bildiği bir dostla gezmek nasıl bir his olsa gerek? Ya şu ileride gözüken, aşkın gölgesi mi sanki? Yola çıktığında başka, menzile vardığında başka birisin artık. Yol hikâyeleri böyledir, bunu herkes bilir. “Bence senden gayet iyi bir baba olur Neco. Sorumluluk sahibi adamsın. Benim gibi değilsin.” “Yok be abi. Baksana, yarınım meçhul. Daha aynı evde bir yıl bile oturamadım. Anamın babamın evine sığınıyorum hâlâ. Diyelim iyi gitti işler, başrol falan oynadım, meşhur oldum. Bizim piyasayı biliyorsun. Rahat vermezler adama da kadına da. Öyle ‘bir ömür boyu’ diye verilen sözler eskidenmiş.”